Oradan çıktıktan sonra yakınlarda bulunan Freud Müzesi'ne gidelim dedik. Malum, Nehir hariç (Viyana Teknik'te Bilgisayar Mühendisliği bitirdi o) hepimiz Psikoloji okuduğumuz için Sigmund Freud hepimizin hayatını şöyle bir sıyırmış, çalkalamış bir amcamız. Bir de şöyle bir şey var şu kısa gezi hayatımda fark ettiğim, hiçbir müze aslında çok da nev-i şahsına münhasır değil. Şehrin tarih müzesini gezmek kültürlenip unutmak için yeter de artar bile. Mesela artık Doğa Tarih müzelerine gitmeyi düşünmüyorum çünkü çok farklı, çok elzem şeyler yok. Diğer müzelerden ise insan teması ilgisini çekene gitmeli, mesela Freud Müzesi'ne adam sizin için özel bir mana taşımıyorsa gitmeniz çok da makul olmaz. Onun yerine sokakları avare avare arşınlayıp şehrin ruhunu içine çekmek çok daha ufuk açıcı.
Freud Müzesi, Viyana |
Müzenin olduğu sokak çok güzeldi, şehirlerde uyum ve estetik arayan bir insan olarak oldukça beğendim. İçi ise çeşitli bölmelere ayrılmıştı. Freud'un bir takım kişisel eşyalarının (şapkası, bastonu, paltosu, içki şişesi) bulunduğu bir oda, hastalarını kabul ettiği oda, hediyelik eşya satılan yer, onun, ailesinin, arkadaşlarının ve hastalarının fotoğraflarının bulunduğu odalar vs. vardı. Genelde duvarlara Freud'un sözlerini yaz yazmışlar, ya da asmışlardı.
Allah şahidimdir ki şuraya bir dünya resim koydum ama bu blogspot hedesinde resim düzenlemeyi beceremiyorum, o yüzden daha fazla fotoğraf görmek isteyenleri şöyle alalım: hayalbozan tumblr. Müzeyle ilgili ah ettiğim tek şey, "Psikanaliz çıktığından beri hemen herkes az çok hastadır" sözünü ziyaretçi defterine yazmamam ve Freud'un heykeline koymamam oldu :(
Müzeden çıktıktan sonra sokağın hemen karşısında bulunan bir ikinci el eşya dükkanına girdik ama mallar hem kötü, hem de pahalıydı. Kim kullanılmış bir kupaya 3€ verir Allah aşkına? Ama Betül Sena ve Şüheda bir arkadaşları için ünlü bestecilere ait iki orijinal plak satın aldı. Tüm bu gezme tozmadan iyice acıkmış ve yorulmuş olarak yemek yemeye AFRO isminde bir yemekhaneye gittik. Oradaki yemeklerin hem ucuz hem de güzel olduğu ve az paraya insanın tıka basa doyabileceği iddia ediliyordu ama ben kendi adıma yemekleri pek beğenmedim. Bir de o yemekhaneyi Türkler işletiyordu, yurdun sahibi Türk olmamasına rağmen.
Yağmurun biz yemek yerken bastırması işimize geldi, biraz oyalandık, kızlar bitişikteki sigara içilebilir kafede kafalarını ve ciğerlerini dumanladılar bense tüm pahalılığına karşın Freud müzesinden aldığım cicilerimi düzenledim. Siyah ve üzerinde "Analyse Me" yazan bez bir çanta, iki adet siyah kalem ve bir adet beyaz renkli pilot kalem. Sokağa çıktığımızda yerler hala ıslaktı ama yağmur kesilmişti, biz de fırsat bu fırsat diyerek Votivkirche'ye doğru yola çıktık ama bu da başka bir postun konusu olsun artık :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder