29 Haziran 2012 Cuma

3. Gün: Viyana. Bölüm I

Cuma sabahı karga kahvaltısını etmeden evden çıktık demeyi çok isterdim, ama gece geç saatlere kadar kaldırımları arşınlayınca sabah uyanmak da hayal oluyor. 6 kızın aynı evde aynı banyoyu kullandığını da hesaba katarsak sabah ne kadar erken kalkılırsa kalkınsın çıkışımız en erken 11 oluyordu. Bu yüzden Leyla ve ben Prag, Budapeşte ve Bratislava turlarımız için bilet almak için diğerlerinden erken çıkarak Westbahnof'a gittik. Ama bu hikayeyi başka bir yazıda anlatacağım.Turumuzun 3. günü yine Viyana'daydık, bu defa bir müze ziyaretiyle devam ettik şehri keşfetme turumuza. Naturalisches Historisches Museum bizi dinazorların geri dönüşüyle karşılıyordu.
Doğa Tarih Müzesi'nden Fotoğraflar

Müze gezmeyi severim, özellikle yabancı bir şehirde uzun süreli kalışlarda muhakkak en az bir iki müze görülmesi taraftarıyım ama üç günlü geziye 5 müze sıkıştırmaya uğraşmak da hem gereksiz, hem de kenti tanımanıza yardımcı değil aksine engelleyici. Bu müze de her Doğal Tarih Müzesi'nin olması gerektiği gibiydi, yani herhangi bir şehirde, herhangi bir zamanda ziyaret etseniz bir eksiklik duymazdınız. Londra'dakini zaten görmüş olduğumdan benim için gereksiz oldu, ama eğlendim mi? Uu beybi tabii ki eğlendim! Salt karanlık tünelde el ele dolaşmamızdan, şahane baykuş imitasyonlarından, Viyana'nın misss gibi suyunun nasıl oluştuğu ve şehre getirildiğini anlatan yazılardan zevk almadım desem yalan olur. Ama kısıtlı zamanımız olduğu için gereksizdi bence.

Müzeden ayrıldıktan sonra evvelsi gün akşam karanlığında ayılıp bayıldığımız Mr Darcy'nin evi NeueBurg'a uğradık tekrar. Kızlar oranın bitişiğindeki Kelebek Müzesi'ne girdiler. Müze dediğime bakmayın, basbayağı kanlı canlı kelebekler varmış içeride. -miş'li zaman kullanmamın sebebi de ben içeri girmedim :) Prag'da kalacak yer ayarlamamıştık o yüzden delirmek üzereydim ve beni verem eden telefonumdan hostelde oda tutmaya çalışıyordum. Şu ana kadarki yazılarımdan ve her şeyin tam adını ve ayrıntısına kadar anlatma aşkımdan kontrol manyağı olduğum ayan beyan ortada ya, gene de kendi ağzımla söyleyeyim: "I'm a control freak!" Önceden böyle değildim, beni bu hale hayat getirdi :(


Neue Hofburg
Kelebek Evi


Bir sonraki durağımız öğle yemeğiydi :) Bu yüzden artık evimizin arka bahçesi kadar iyi ezberlediğimiz Stephansplatz'a geçtik. Leyla kızların et aşkını susturmak üzere güvenilir bir Türk dönercisine götürdü, ben de Nordsee'den ton alınmış ton balıklı sandviçimle onlara katıldım. Ben etten anlamam, ama yiyenlerin dediğine göre oradaki döner Türkiye'de yokmuş. Nasıl iş ben de anlamadım :)

Yemek sonrasında Nehir ve arkadaşlarıyla buluştuk, onlar da bizi Palais Schwarzenberg'e yani, Schwarzenberg'lerin sarayına götürdü. Grubun Jane Austen aşıkları olan Şüheda ve ben burayı da Emma'nın evine benzettik tabii :)
Sarayın cici bahçesinden çıktığımızda yağmur yağacağına dair tehlikeli sinyaller gönderiyor, biz de ısrarla bunu anlamazlıktan gelmeye çalışıyorduk. Benim isteğimle yakınlardaki bir anıtı görmek üzere yürümeye başladık, araba yoluna çıktığımızda bize bir grup bisikletli eşlik etti. Niçin pedallarına asılmışlardı, yarışma mı yoksa başka bir şey mi vardı hiç fikrim yok, ama bizim için hoş bir enstantane oldular.
Schwarzenberg'de Bisikletliler
Anıta vardığımızda gördük ki burası benim aradığım anıt değilmiş aslında :) Viyanalı elitçevrelerde Heldendenkmal der Roten Armee adıyla daha iyi tanınan, dili Almanca'ya dönmeyen biz garibanların ise Rus askeri anıtı dediğimiz, II. Dünya Savaşı'nda faşist Almanya+Avusturya'ya karşı savaşıp orada ölen Rusların anısına yapılmış. 
Soviet War Memorial
Schwarzenbergplatz enfes bir muhitti, hava da bulutlanmış ve hafiften suyunu boşaltmaya başlamıştı. Viyana'da en sevdiğim yerlerden biri oldu orası, keşke daha çok duracak vaktim olsaydı.
Schwarzenbergplatz
Schwarzenbergplatz'tan Resimler
Sonrasıysa... Hımm. Sanırım gene bir posta haddinden fazla yazdım, o da başka bir yazıya kalsın artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder