26 Mayıs 2012 Cumartesi

Bazı Japonlar Hiç Japon Değil

Source/Kaynak
Halbuki bana geçen hafta, "Gelecek haftanın sonuna doğru size kararımızı bildireceğiz," demişlerdi.
Mail kutumu yenilemekten ve her defasında heyecandan iç düzenimin bozulmasından iflahım kesildi.
Cuma akşamı (onlara göre) mail atıp hatırlattım, ama Pazar sabahına uyanan sevgili Japonya'nın Japon olmayan Japonlarından hala ses seda yok. Cevap verin arkadaşım, bu nasıl Japonluk? Biz Japonları dakik bildik. Ahde vefalı bildik. Almıyorsan da mail at "Üzgünüz, alamıyoruz," de kardeşim. Milli utangaçlığınız bu kadarcık şeye de mi engel oluyor?
Ben de gitmişim, Neuramancer kitabını almışım, Chiba göğünün altında okumayı bekliyorum halbuki.
Sanırım o liman beni epey bir bekleyecek.
EK: Bugün başka bir firmayla ilgili olarak AIESEC temsilcileriyle görüştüm gene. Bakalım, belki burası olur :) Bir de Toyofuji adına görüşen kız mail attı akşam, "Are you Islam?" diye sordu :D Ben de evet , I'm a muslim dedim. Yeme-içme-giyinmede özel şartlarım var mı diye sormuşlar, açıkladım tek tek :) Yani orasıyla ilgili umutlarım birer birer sönüyor :) Firma yetkilisi bir türlü seçemiyormuş kimi alacağını, eh, bu kadar çok kişi varsa beni kafadan eler herhalde. Neyse, bu yeni arayan yer bir anaokulu, hem de Tokyo'da. Hayırlısı olsun.
EK IIBugün mail geldi, Toyofuji işi olmadı. Başka birini seçmişler. Sayonara Nagoya! Yarınki mülakat için de şevkim kırıldı bak şimdi :(

25 Mayıs 2012 Cuma

Münih'ten Payıma Düşenler


Uzun uzadıya yazı yazacak halim ne yazık ki yok.
Haftaya finallerim başlıyor, onlara hazırlanmak yerine zaten şu anda bir yarışma için yazı hazırlıyorum.
Bu yüzden minik bir fotoğrafla şenlendirelim ortamları.
Münih’te çok fazla şey almadım, getirdiklerimin çoğunu da arkadaşlara dağıttım. kendime aldıklarım ise bunlar. Yani: Bir adet Münih kupası ve pilot kalemi, 3 Münih kartpostalı, 1 tane Rosina Wachtmeister imzası taşıyan kartpostal (kedili olan), 1 tane Van Gogh resmi baskılı kitap ayracı ve bir ejderhanın hikayesini anlatan minik bir Almanca masal kitabı.

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

17 Mayıs 2012 Perşembe

Reklamlar: Münih ve Japonya

Olympia Park, Münih

Daha Viyana çıkartmamı yazmayı bitirmemişken geçen hafta sonu kendimi Münih'e attım (vizem bitmeden bir de Almanya göreyim dedim) ve bu sabah da Japonya'daki bir şirketle staj başvurum üzerine skype'tan mülakat gerçekleştirdim. Buralar hep ayrı ayrı post dolacak tabii ama şimdilik sabırla bekleyiniz.

6 Mayıs 2012 Pazar

2. Gün: Viyana. Bölüm II. Psikanaliz Çıktığından Beri Hemen Herkes Az Çok Hastadır

Eveet, en son Yahudilerin anahtarlarına bakıp hüzünlenmiştik ve Leyla da bize komik&tuhaf bir anısını anlatmıştı. Viyana'ya ilk geldiği gün bahsettiğim hadisenin yıldönümüymüş ve o da elinde valizle "Ne oluyor acaba?" diye sokağa süzülüp bavulunu da yere bırakınca polisler derhal üstüne doğru yürümeye başlamışlar. Kapalı bir kız+elinde bavul+bütün o Yahudiler= canlı bomba denklemini kurdular herhalde. Leyla yanlarına gelmelerine fırsat vermeden hemen sıvışmış tabii.

Oradan çıktıktan sonra yakınlarda bulunan Freud Müzesi'ne gidelim dedik. Malum, Nehir hariç  (Viyana Teknik'te Bilgisayar Mühendisliği bitirdi o) hepimiz Psikoloji okuduğumuz için Sigmund Freud hepimizin hayatını şöyle bir sıyırmış, çalkalamış bir amcamız. Bir de şöyle bir şey var şu kısa gezi hayatımda fark ettiğim, hiçbir müze aslında çok da nev-i şahsına münhasır değil. Şehrin tarih müzesini gezmek kültürlenip unutmak için yeter de artar bile. Mesela artık Doğa Tarih müzelerine gitmeyi düşünmüyorum çünkü çok farklı, çok elzem şeyler yok. Diğer müzelerden ise insan teması ilgisini çekene gitmeli, mesela Freud Müzesi'ne adam sizin için özel bir mana taşımıyorsa gitmeniz çok da makul olmaz. Onun yerine sokakları avare avare arşınlayıp şehrin ruhunu içine çekmek çok daha ufuk açıcı.

The sky above Japan

No source. Contact me if you know the artist.

Yorulduğum için geziyi anlatmaya devam edemedim, bugün bir kaç bölüm daha yazarım diye düşünüyorum ama onun öncesinde beni heyecanlandıran bir gelişme yaşandığından Viyana macerasına ufak bir ara veriyorum.

Anladığınız gibi gezmeyi seviyorum, ve şu anda, yani ikinci üniversitemi okurken, ilk üniversitemi okuduğumda yaptığım hataları yapmak istemiyorum. Mesela not ortalamama çok dikkat ediyorum (gerçi ilki de kötü değildi) ve Erasmus'u yahut diğer yurtdışı planlarını master'a bırakmak gibi saçma sapan işler yapmamaya gayret ediyorum. Sevgili okulumun sevgili bölümünün hiç anlaşması olmadığından Erasmus öğrenim olarak yattı ama staj ihtimali hala var (seneye yaz için). Bu yaz da boş durmayayım diyerek gittim AIESEC'e staj için başvurdum. Bu organizasyon yüzden fazla ülkede öğrenciler için maaşlı staj ayarlıyor, ben de fırsat bu fırsat diyerek Japonya'ya gitme hayallerimi yoluna sokayım dedim.


2 Mayıs 2012 Çarşamba

2. Gün: Viyana. Bölüm I

Apartmandaki ejderhalı trabzan tokmağı
Ertesi gün yolculuğun verdiği yorgunlukla çok da erken kalkamadık ve bu ne yazık ki mutadımız haline geldi. Zaten birbirinden süslü 6 kız söz konusuysa ve evde tek banyo varsa, erken çıkmak da hayal oluyor tabii. Yaklaşık 11 gibi evden çıktık ve Zehra'ların oraya koyulduk. Amacımız hem orada kalan Nehir'i almak, hem de onların yakınlarında bir şubesi olan Hofer marketten yesss! isimli simkardı edinmekti. İstanbul'da biz her şeyi her semtte bulmaya alışmışız, aynı rahatlığı başka şehirlerden beklemiyorum tabii ki ama Viyana'da şehir merkezinde dahi istediğin şeyi bulamıyorsun, şehrin çeşitli bölgelerine dağılmışlar resmen. Ben bu yolculuğa çıkmadan önce en uygun internetli simkart nereden bulurum diye araştırma yapmış ve bu yesss(kaç s varsa artık) isimli operatörün "starter kit" adı altında bir ay kullanılabilecek 1GB'ı 10€'ya sattığını öğrenmiştim. Ama bu nasıl bir operatörse artık yalnızca Hofer denilen bu marketlerde satılıyor ve bizim gittiğimiz şubede de, sonrasında Sena'yla yürüdüğümüz şubede de kalmamıştı. Biz de mecbur küfrede küfrede 20€ verip Orange'ın simini aldık. Onda da 1000 Einhaten diye bir pakete üye olduk, bir ay boyunca kullanabileceğimiz Avusturya içi her yöne mesaj, 1 dk.lık konuşma ve 1mb internet karışık olarak o 1000 adetten düşüyordu. İçinde de ekstradan 5€vardı. kalabalık grup olduğumuz için aslında bu paket çok daha fazla işimize yaradı çünkü rahat rahat kendi aramızda da haberleşebildik. Markette de genel olarak lazım olacak bir kaç parça malzeme alıp Zehra'nın evine bıraktık ve tekrar merkeze gittik.