23 Temmuz 2013 Salı

A sudden violet

When fate fell upon us like a petal
We didn't know how to react something lethal
Violet lass what happened the light of your eyes
Your heart's just hanging over your skin's ice

They decided a destiny of nonexistence
Even we were there with our fancies vivid
Violet lass did you detest hiding in hat
Which was coloured like the face of yours, livid

In a realm where you're supposed to be invisible
It's a pity when your inside's bursting it out
Violet lass is it why you chose a maple
Gloomy glance with a tongue that slightly south

Now the glitter fades
Sweetheart waves
Disposing shades
Into maze

Violet lass how you become that bitter
With a snake strangled round your vita
Couldn't you just kill it with glamour
And not left a semi-world that collapsed over

Now that you have become transparent
What should I do with this dirty enlightenment

14 Temmuz 2013 Pazar

Münihli Ninelerden İstiğfarımdır


Bir yargının haklılığını ispat için ne kadar kanıta ihtiyaç duyulduğunu söylemek kolay değildir. Önyargılı bir kimse kuşkusuz görüşleri için yeterli nedene sahip olduğunu iddia edecektir. Mülteciler, Katolikler veya Doğulularla yaşadığı acı tecrübelerden söz edecektir. Ama çoğu sefer onun bu kanıtlarının eksik ve zoraki olduğu aşikardır. Zaten az olan anılarını bir de kendisi seçme yoluna gider, kulaktan dolma şeylerle harmanlar ve aşırı geneller.
  - Gordon Allport, Önyargının Doğası



Alıntıyı yaptığım kitabı çeviriyordum. Bu satırları yazınca nasıl oldu bilmiyorum, aklıma geldi. Münih'i anlatırken Almanların ne kadar adi olduğundan bahsetmiştim, bunda kendim bizzat yaşadığım 2 olay ve o gün kızlardan duyduğum hadise kadar ablamın Almanya'daki anılarının da payı vardı. Allport'un dediği şeyi yapıyordum yani. Sonra birden demin aklıma geldi, Almanlarla yaşadığım iyi bir hadise de olmuştu ve ben, olumsuz hatıramın aksine bunu tamamen unutmuştum.

İkinci gün Schloss Nymphenburg'a gidiyordum. Metrodan indikten sonra tramvaya binmem lazımdı ve ben de gidip bir durakta beklemeye başladım. Sokağın karşısında bazı yaşlı kadınlar vardı, bana seslenip nereye gitmek istediğimi sordular. Saray'a gideceğim dediğimde yanlış tarafta beklediğimi söylediler, ben de sayelerinde karşı tarafa geçtim. O gün, o kadınların beni uyarmak gibi bir sorumlulukları yoktu, onlara yol sormamıştım bile, ama tahmin edip bana yardım ettiler. Ve ben bunu unuttum. Tamamen unutmuştum, ta ki demin şu satırları çevirene kadar.

Bu yüzden önyargılarım için, sizi unuttuğum için günah çıkartıyor ve blogumda sizden özür diliyorum sevgili nineler.


10 Temmuz 2013 Çarşamba

Münih, Üçüncü Gün: Pazar Günü Hayaletini Kovalamak

Cumartesi'nin korkunç yağmurundan kelli gezmek istediğim çoğu yeri Pazar gününe bırakmıştım. Ama Avrupa'nın çoğunda Pazar günü nasıldır bilirsiniz: böyle western filmlerdeki gibi toz bulutlarının uçuştuğu sokakları tahayyül edin, işte Münih o pazar aynen öyleydi. Gene de bayağı yeri dolaşmışım, zaten yanılmıyorsam koşturmacamın bir yerinde ayaklarımın ağrısından duramaz hale gelmiştim. Siz siz olun, kas gevşetici merhemleri böyle yürümeli gezilerde çantanızdan eksik etmeyin. Peki nereleri gezdim? Haydi bir göz atalım:

1) Marienplatz, civarı ve meşhur belediye binası. Prag'taki gibi belli bir saatte oynamaya başlayan kuklalar vardı, herkes gözünü dikmiş onları izliyor.















8 Temmuz 2013 Pazartesi

Münih, İkinci Gün: Almanların Almanlığı, Turkcell'in Turkcell'liği ve Ördeklerin Ağır Abiliği Üzerine

Cumartesi sabahına isterdim ki bir gün önceki gibi pırıl pırıl bir güneşle uyanayım. Ama bende kısmet yokmuş :( Normalde güneş seven, iki gıdımlık yağmurda bile "günaaaaş" diye böğürenlerden değilim, hatta açık açık sıcaktan nefret ettiğimi söyleyebilirim. Ama tüm gün de yağmur yağar mı yaaa? TÜM GÜN. Baktım olacak gibi değil şu iki katlı tur otobüslerinden birine binip şehrin şöyle bir kabasını alayım dedim. Yiyecek olarak da tabii ki marketlerden aldığım kadim dostum ton balıklı sandviçler eşlik etti bana. 


5 Temmuz 2013 Cuma

Toplama Kampı Edalı Yarim Münih: I. Gün

Münih'e gitmemin tek sebebi ucuz uçak biletiydi.
Avusturya cimri davranıp vizeyi bir aylık verdiğinden, ve o süreçte çektiğim çilenin de tam olarak hakkını vermek istediğimden hemen o ay içerisinde Almanya'da bilet aramaya başlamıştım. Karşıma Münih çıktı. Pegasus'la gidiş dönüş ya 230 ya da 270 TL'ydi tam hatırlamıyorum.
Ama ucuzdu yani.
Kalacak yeri de ayarlatmıştım, bir öğrenci evinde kalacaktım.
Hem Almanya'da master düşündüğüm için de harika bir deneyim olacaktı.
Oldu mu? Oldu. Artık asla Almanya'da master falan düşünmüyorum.
Bir yandan da neden Yılmaz Özdil gibi enterlayarak yazdığıma anlam vermeye çalışıyorum...


Hahah neyseee. Münih'e 3 günlüğüne gittim. 11 Mayıs'ta gidip 14 Mayıs'ta döndüm (Yıl 2012). 15 Mayıs'ta vizem bitiyordu. Yaa acaba beni sınırdan sokacaklar mııı diye düşüne düşüne  uçağa binmiştim ama o yolculuktan sonra "Uçağa bindirip geri gönderseler de gam yemem" diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum. Hayatımda yaptığım en muhteşem hava yolculuğuydu bu, Alplerin üstünden geçerken heyecandan zıp zıp zıplayacak konuma gelmiştim. Yanımda Alman bir kız oturuyordu, o da görsün diye kendimi geri çektim de konuşmaya başladık. Gölün adını falan yazdı, iki çift lafın belini kırdık.